7 Ekim: Oslo Anlaşmalarının kalıcı ölümü

Ameed Faleh
Ebb
27 Ekim 2023
Çeviri: Erman Çete – @ermancete

Onları yok edin, yok edin, bu sefer İsrail Hamas’ı yok etmeli, yoksa işimiz biter.

– İsmi açıklanmayan bir Filistin Yönetimi yetkilisi, İsrail’in 7 Ekim sonrası Gazze Şeridi’ne yönelik kuşatmasını açıklamasının ardından İsrailli bir araştırmacıya(1)


Hamas’ın 7 Ekim’de ‘Gazze Şeridi’ olarak adlandırılan bölgedeki yerleşimlere yönelik sürpriz askeri saldırısı, büyüklüğü, ustalığı ve hızıyla herkesi şoke etti. Paramotorlardan buldozerlere, Hamas birkaç saatliğine de olsa Gazze’nin 16 yıllık kuşatmasını zor yoluyla kırdı. Savaşçıları olası bir esir takası için İsrailli yerleşimcileri gözaltına aldı ve İsrail’in Gazze Tümeni’ni fiilen hizmet dışı bıraktı. Bu zafere sadece askeri açıdan bakılmamalı; siyasi çağrışımları, İsrail, ABD ve AB’nin genellikle yumuşak ve sert güç taktiklerinin bir kombinasyonu yoluyla dayattığı neoliberal barış paradigmasını tehdit ediyor.

Bu paradigma, 1993 Oslo Anlaşmaları’nın üzerine oturtulduğu bir ‘barış hissesi’nin yaratılmasını zorunlu kılmıştır; bu, henüz doğmamış olan Filistin Yönetimi’nin (bundan sonra FY olarak anılacaktır) pazarlığın kendi payına düşen kısmını, yani İsrail’e karşı güvenlik ve iktisadi yükümlülüklerini yerine getirmesi ve FY’nin kontrol ettiği dağınık kasabalar ve mülteci kampları üzerindeki kontrolünü sürdürmesi için bir teşviktir. Bu pasta, Filistinli araştırmacı Toufic Haddad tarafından ‘OPT’de [İşgal Altındaki Filistin Toprakları] İsrail lehine uygulanabilir bir sosyal, siyasi ve ekonomik düzenin kurulabileceği umuduyla İsrail tarafından nihai olarak dayatılan rantlar’ olarak tanımlanıyor.(2) ‘Taşeron’ terimi sık sık FY’nin ‘barış hissesi’nin sürekli akışını sağlamak adına Batı ve İsrail çıkarlarına boyun eğmesini tanımlamak için kullanılır. Fakat bir taşeronun haklarının yanı sıra sözleşmeden doğan yükümlülükleri de vardır; bu arada FY, İsrail’in gözünde, işgali, sömürgeleştirilenleri doğrudan yönetme yükümlülüklerinden kurtaran, sürekli bir ‘geçici’ özyönetim otoritesi rolünü beslemenin ötesine geçen herhangi bir hakka sahip değildir. Bu nedenle, FY için ‘vekil’ terimi daha uygundur.  

Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki kapitalist neoliberal kalkınma BM, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından teşvik edildi. Siyasal iktisatçı Sara Roy’un ‘kalkınmasızlaştırma’(3) olarak adlandırdığı bu kalkınma serabı, 1967 topraklarındaki gerçek ulusal kalkınma umutlarını ortadan kaldırdı. Yalnızca Arap dünyası içindeki uçuşlara hizmet veren Gazze Uluslararası Havaalanı, 2002’de kalıcı olarak yapıldığı gibi, bir İsrail emri ya da topçu saldırısı ile kolayca devre dışı bırakılabilir. Yakındaki istimlâk edilmiş köylerin arazisi üzerine inşa edilen ve İsrail’in Modi’in yerleşiminden esinlenen ilk Filistin planlı şehri Rawabi,(4) FKÖ’nün milliyetçi söylemi ile Filistinlilere dayatılan neoliberal barış paradigmasının grotesk kesişimini göstermektedir. Rawabi’nin proje yöneticisi Amir Dajani, Oslo döneminde Filistin burjuvazisinin konumunu şöyle tanımlıyordu: “Biz ılımlılık, uyum inşa etme, bir arada yaşama, bu koşullar altında ileriye dönük bir yol olmasını umduğumuz vizyoner iki devletli çözümü destekleme işindeyiz …Biz siyaset işinde değiliz, biz iş yaratma işindeyiz.”(5) Bu nedenle, istihdam yaratma, emlak ve milyonlarca dolarlık abartılı projeler, destekçileri ve yaratıcıları tarafından depolitize edilen sahte bir özgürlükçü yön benimsemektedir. Bununla birlikte, Filistin toplumunda statükodan doğrudan fayda sağlayan belirli bir tabaka yaratmak gibi siyasi bir amaca hizmet etmektedirler. Böylece bireyci ilerleme, devletin güvence altına alınmasına yönelik bir adım olarak tasvir edilmektedir.

Güvenlik boyutuna değinecek olursak, ‘uluslararası toplum’ tarafından FKÖ’ye boyun eğdirmek için ortaya atılan barış hissesi, tamamen statükonun her ne pahasına olursa olsun garanti altına alınmasına ve FY hakkındaki görüşleri ne olursa olsun Filistin toplumu içinde patrimonyal ağlar oluşturularak, İsrailli yerleşimcilerin sürekli sömürgeci genişlemesine rağmen bu toplumun Oslo’ya olan güveninin pekiştirilmesine dayanmaktadır. 1993’te İlkeler Deklarasyonu’nun(6) (DOP) imzalanmasıyla birlikte Gazze ve Batı Şeria’daki El Fetih’in(7) birçok sertlik yanlısı üyesinin barış süreci söylemini hızla benimsediğini görmek şaşırtıcı değildir: birçoğu hala İsrail’in hedefinde olmasına rağmen bu söylem onlara maddi olarak fayda sağlamıştır. Birinci İntifada sırasında El Fetih’in silahlı kanadı olan Gazze Şeridi’ndeki Fetih Şahinleri tarafından, DOP’un imzalanması ve İsrail’in kendilerini hedef alan bir ölüm listesinin ortaya çıkmasının ardından yapılan bir açıklama, FY/FKÖ’nün patrimonyal ağlarını kullanarak hakim olan yeni söylemi gözler önüne sermişti: “İsrail, tek temsilcimiz olan FKÖ’nün terörizmi kınamasını istiyor, fakat İsrail ile FKÖ arasında imzalanan anlaşmayı savunanlara karşı terörizm uyguluyor.”(8) Bu açıklama, FY/FKÖ’nün patrimonyal ağlarının yeni oluşturulan statükonun savunucuları ve destekçileri olarak rolünü etkili bir şekilde somutlaştırdı. Yerel bir Fetih Şahinleri lideri olan Ahmed Ebu Riş’in, FY aracılığıyla İşgal tarafından sözde affedilmesinin ardından öldürülmesi, devlet inşası söyleminin kırılganlığını vurguladı. Buna ek olarak, 1996’da Nablus merkezli önde gelen Fetih Şahinleri lideri Mahmud Ejemayyel’in silah bırakmayı reddettiği için FY gözetiminde işkence edilerek öldürülmesi, FY’nin devlet kurma söylemine tam bağlılığı garanti altına alma arzusunun altını çiziyor; itaatsizlik nedeniyle diğer Fetih liderlerini öldürmek pahasına bile olsa.

Son zamanlarda FY’nin Oslo statükosunun koruyucusu rolü, Hamas’ın 2007’de Gazze Şeridi’ni ele geçirmesi ve buradaki direniş gruplarının büyümesiyle sarsıldı. İkinci İntifada’yı zar zor atlatan FY, sözde iktisadi büyümesini ve sıkılaştırılmış güvenlik kontrolünü, Gazze Şeridi’nin İsrail tarafından kurumsallaştırılmış yoksulluğuyla(9) karşılaştırmayı amaçladı. Özünde, hem İsrail hem de FY, Batı Şeria halkının gözünde direnişi şeytanlaştırmak ve kriminalize etmek için birbirleriyle işbirliği yaparken, emlak ve lüks projelere yabancı yatırım akışını kolaylaştırıyordu. Bu havuca sopa da eşlik ediyordu: Eriha Cezaevi’nde tutuklu bulunan Filistinlilere yapılan işkenceler, Gazze Şeridi’ne yönelik devam eden saldırılar ve giderek acımasızlaşan abluka gibi. Filistin Direnişini engellemeye yönelik bu ittifak, Aksa Tufanı operasyonunun ardından Gazze’deki Filistinlilere yönelik bombardımanın devam etmesi çağrısında bulunan bir FY yetkilisinin son açıklamalarıyla daha da netleşti.

FY’nin ve dolayısıyla El Fetih’in Hamas’ı şeytanlaştırmak için kullandığı söylem türleri çeşitlilik gösterse de temelde hareketin İslamcı doğasına dayanmaktadır. El Fetih, sosyo-politik kararlar alma konusunda daha ‘rasyonel’ bir aktör olarak değerlendirildi. Buna ek olarak FY İran, Hamas ve Filistin İslami Cihadı arasındaki ittifakı, her iki grubun da sadece İran’ın ‘piyonları’ olduğuna dair sözde bir kanıt olarak kullandı ve kendi kötü şöhretli Dayton taburlarını(10) ve siyasi güdümlü yabancı bağışçı yardımlarına bağımlılığını göz ardı etti. ‘İran kuklası’ kartı, Arap dünyasındaki direniş hareketlerine yönelik Amerikan ve Körfez destekli şeytanlaştırma kampanyasını desteklemesi bakımından kötü niyetlidir. Örneğin, Hizbullah’ı doğrudan Tahran’dan emir alan ve hiçbir etkinliği olmayan bir örgüt olarak göstermek yaygın bir söylemdir. Bu aynı zamanda FY’nin de bir projeksiyonudur: FY’nin elitleri ve patronları, Filistinliler pazarlığın zayıf ucunda olmadan, herhangi bir siyasi projeyle gerçek bir devlet müttefikliği hayal edemezler.

Bu duygular İran ile başlamadı. Gassan Kenafani 1960’ların sonunda Faris Faris takma adıyla tam da bu olguyu eleştiren bir makale yazmıştır: Bir Arap liberali, Cemal Abdülnasır’a saldırmış ve onu Sovyet kuklası olmakla suçlayarak Fedaileri ‘Sovyet İmparatorluğu’na bağlı yeniçeriler’ olarak tanımlamıştı.(11) Bu failliğin ortadan kaldırılması aynı zamanda insandışılaştırmadır. Yine FY ve ABD için ‘kötü’ Filistinliler asla kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden rasyonel aktörler değildir.

Bunun bugünle bağlantısı nedir? 7 Ekim ve öncesinde Batı Şeria’daki direniş gruplarının yükselişi, FY’nin benimsediği devlet inşa sürecinin beyhudeliğini ortaya koydu. Yerleşimler genişledi, Batı Şeria’daki yerleşimci saldırıları katlanarak arttı, FY ile herhangi bir siyasi çözüm umudu tekrar tekrar yıkıldı. Yaser Arafat ve Salam Fayyad’ın en parlak dönemlerinde, artan güvenlikleştirme ve FY’nin bir güvenlik vekili olarak rolü, siyasi çözüm temelinde meşrulaştırıldı: Ara dönem, Camp David ve Annapolis.

Bugün FY, İsrail için ikinci bir Güney Lübnan Ordusu(12) rolünü maskeleyecek herhangi bir siyasi meşruiyetten yoksundur. Filistinlilerin geri kalanının yanı sıra Gazze Şeridi’ndeki mültecilerin de topraklarının çalınmaya devam edilmesi ve haklarının inkâr edilmesi, Hamas ve direniş gruplarına statükoyu bozmak için saldırı başlatma görevi verdi. Oslo, FKÖ yetkililerinin söz verdiği gibi Filistinli mahkumları serbest bırakmayı başaramadı ve geri dönüş hakkı da benzer şekilde bir kenara itildi; 2018’deki Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü, yüzlerce protestocunun dizlerinin kırılmasıyla bastırıldı. Uluslararası toplum, hem Gazze’yi hem de Batı Şeria’yı kendi pasif direniş, devlet inşası ve bireyci ekonomik refah standartlarıyla tuzağa düşürmeyi umarak, dünyaya Yeni Filistin’i(13) üretmek için kolektif bir çaba perdesinin arkasına saklandı.

Böylece 7 Ekim saldırısının önemi daha da netleşiyor: Bu saldırı sadece İsrailli yerleşimci sömürgeciliğine karşı değil, aynı zamanda FY’nin altında yatan temel söyleme karşı da bir saldırıydı. Sömürgecilik karşıtı ve devrimci silahlı mücadele merceğinden Filistinlilerin haklarını merkeze alma tabusunu yıktı. Daha da önemlisi, Gazze’de ‘çim biçerken’ dünyaya silahlarıyla ve sözde askeri üstünlüğüyle övünen nükleer silahlı bir canavarın sömürgeci kibrini yerle bir etti. O halde uluslararası toplumun neden Gazze’nin yıkımını ve direnişin ortadan kaldırılmasını alkışladığına şaşmamak gerekir. Hamas’ın FKÖ’nün 1993’te imzaladığı daimi çıkmazı bozmasından korkan ABD, 7 Ekim’den sonra ortaya çıkan Siyonist kana susamışlığı JDAMS,(14) Delta Force filoları ve İsrail ordusunun sadece Direnişi değil tüm Gazze halkını şeytanlaştıran her iddiasını papağan gibi tekrarlayan bir medya ruhban sınıfı(15) aracılığıyla bastırmak istiyor. Tüm İsrail siyasi yelpazesi, Gazze Şeridi’nin sürekli bombalanması için dünya çapında rıza üretmek amacıyla Filistinlileri Naziler, IŞİD üyeleri, ‘karanlığın çocukları’ ve insansı hayvanlar olarak tasvir etme etrafında birleşmiştir.

Daha şimdiden 7 Ekim’in, Siyonizme, onun destekçilerine ve yerel ajanlarına karşı Filistin direnişinin tarihinde bir dönüm noktası olacağı açıktır. FY, ABD ve Avrupa sadece İsrail’in Arap topraklarındaki varlığının devam etmesinden duydukları doğal çıkar nedeniyle değil, aynı zamanda 7 Ekim’den önce var olan hayali bir gerçeklik olan statükoyu yeniden tesis etmeye yönelik çılgınca arzuları nedeniyle Gazze Şeridi’ndeki katliamı ve topyekûn kuşatmayı teşvik etmektedir. Dörtlü ve Katar aracılığıyla Hamas’ın kurtuluş konusundaki tutumunu yumuşatma girişimleri, o zamandan bu yana yaşananların da gösterdiği gibi hiçbir zaman sonuç vermedi. Barış getirilerinin Filistin halkını engellemedeki başarısızlığı, güvenlikleştirmeyi ulusal bir hedefin arkasına gizleyen siyasi söylemin çöküşü ve Gazze’deki direniş gruplarının uluslararası kuşatmaya ve onları sessiz kalmaya ikna etmeye yönelik yumuşak güç taktiklerine rağmen savaşmaya devam etme iradesi; tüm bunlar kurtuluşa ilişkin daha devrimci bir söylemin önünü açacaktır. Sözde devlet inşası dönemi nihayet geride kaldı ve kurtuluş çağı geliyor.

Kaynaklar

(1) Kottasová, Ivana. ‘As a Ground Incursion Looms, the Big Question Remains: What Is Israel’s Plan for Gaza?’ CNN, 21 Ekim 2023. https://www.cnn.com/2023/10/21/middleeast/israel-hamas-war-gaza-future-intl/index.html.

(2) Haddad, Toufic. Palestine Ltd.: Neoliberalism and Nationalism in the Occupied Territory. (London: I.B. Taurus, 2018),  p. 147

(3) Oslo öncesi kalkınmanın kapsamlı bir açıklaması için: Roy, Sara. ‘Gaza Strip: A Case of Economic De-Development.’ Journal of Palestine Studies 17, no. 1 (1987): 56–88. https://doi.org/10.2307/2536651. Oslo sonrası kalkınmanın ne anlama geldiğine dair bir açıklama için: Roy, Sara. ‘De-Development Revisited: Palestinian Economy and Society Since Oslo.’ Journal of Palestine Studies 28, no. 3 (1999): 64–82. https://doi.org/10.2307/2538308

(4) Rawabi-Modi’in bağlantısına ilişkin referanslar için: Rabie, Kareem. Palestine is throwing a party and the whole world is invited: Capital and state building in the West Bank. (Durham: Duke University Press, 2021), s. 60-62.

(5) Rabie, Kareem. Palestine is Throwing a Party and the Whole World is Invited: Capital and State Building in the West Bank. (Durham: Duke University Press, 2021), s. 56

(6) İlkeler Bildirgesi 13 Eylül 1993’te FKÖ ile İsrail arasında Washington’da imzalandı. Anlaşma uyarınca FKÖ İsrail’in varlığını tanıdı. İlkeler Bildirgesi, gelecekteki ara dönem anlaşmaları için zemin hazırlamış ve Filistin Yönetimi’nin varlığını kurumsallaştırmıştır.

(7) Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi (El Fetih), hem Filistin Kurtuluş Örgütü’nü hem de Filistin Yönetimi’ni yöneten en büyük gruptur. Kurucusu Ahmed el-Şukeyri’nin 1969’da istifasının ardından FKÖ üzerindeki hegemonyasını pekiştirmiştir.

(8) Mreish, Azmi. Quwwat al-Amn al-Watani al-Filastini: Al-Shurta al-Filastiniyya The Palestinian National Security Forces: the Palestinian Police. (Jerusalem: Abu Arafeh Publishing, 1993), s. 165

(10) ‘Kurumsallaştırılmış yoksullaştırma’ terimi Trude Strand tarafından İsrail’in 2007’den bu yana Gazze’ye uyguladığı kuşatmayı tanımlamak için teorik bir çerçeve olarak benimsenmiştir. Bkz: Strand, Trude. ‘Tightening the Noose: The Institutionalized Impoverishment of Gaza, 2005–2010.’ Journal of Palestine Studies 43, no. 2 (2014): 6–23.https://doi.org/10.1525/jps.2014.43.2.6

(10) Dayton Taburları, ABD Güvenlik Koordinatörü Keith Dayton’un himayesinde eğitilen Filistin Yönetimi güçlerini ifade etmektedir.

(11) Kanafani, Ghassan. Faris Faris: Kitabat Sakhira Faris Faris: Satirical Writings. (Beirut: Dar al-Adab, 1996), s. 52-53

(12) Güney Lübnan Ordusu (Lübnan’da yerel olarak Lahd Ordusu olarak bilinir) Saad Haddad tarafından kurulan ve Güney Lübnan’ın bazı bölgelerini yöneten bir vekil milis gücüydü. İsrail tarafından silahlandırılan ve eğitilen ordu, İsrail’in Güney Lübnan’ı işgalini gaddar güç aracılığıyla korudu. Güney Lübnan’ın 2000 yılında özgürleştirilmesiyle birlikte son buldu ve lideri Antoine Lahd Tel Aviv’e kaçarak son günlerini Fransa’da geçirdi.

(13) İkinci İntifada’dan sonra Filistin Yönetimi güçlerinin eğitiminden sorumlu ABD Güvenlik Koordinatörü Keith Dayton bu terimi meşhur bir şekilde kullanmıştır. Bkz: ‘D2. U.S. Security Coordinator Keith Dayton, Address Detailing the Mission and Accomplishments of the Office of the U.S. Security Coordinator, Israel and the Palestinian Authority, Washington, 7 May 2009 (Excerpts).’ Journal of Palestine Studies 38, no. 4 (2009): 223–29. https://doi.org/10.1525/jps.2009.38.4.223

(14) JDAMS, güdümsüz savaş uçağı bombalarını yüksek hassasiyetli füzelere dönüştürmek için tasarlanmış kitlerdir. ABD İsrail’e rutin olarak bu kitleri tedarik etmektedir.

(15) Samir Amin, medyanın Batı toplumu üzerindeki hakimiyetini ve sınıfsal karakteri nedeniyle hakikatin tek hakemi olma rolünü tanımlamak için ‘medya ruhbanlığı’ terimini kullanmıştır. Bkz: Amin, Samir. The Implosion of Contemporary Capitalism. (New York: Monthly Review Press, 2013), s. 34-39.