Redwashing nedir? İsrail’in suçlarını aklamaya yönelik sol söylemlere bakış

Emre Köse – @emrekosesy

İsrail devletinin Filistin halkını ortadan kaldırma politikasında ilerleme kaydetmesinin sırrı sadece askeri güç değil. Orada işletilen sömürü mekanizması, çeşitli karmaşıklık seviyelerine sahip. Bu, ötekinin ölümünün hızlı bir şekilde gerçekleştiği ve kaynak ve zamandan tasarruf edildiği bilindik bir soykırım süreci değil. Filistin ulusunu haritadan silmek, Filistin devletinin var olma ihtimalinin yavaş yavaş altını oyan karmaşık bir politika yapısı oluşturmasına yol açıyor.

Eğer içeride askeri güç, söz konusu aygıtın başarısını teminat altına alıyorsa uluslararası kamuoyu nezdinde insan haklarını (özellikle LGBT’lere özgürlük) ve hayvan haklarını teminat altına alan demokratik bir ülke imajı inşa eden retorik de dahil başka silahlar da kullanılıyor. Sarah Schulman, 2011’de New York Times’da yer bulan makalesinde, artık yaygın olarak alıntılanan bir terim ortaya atmıştı. İsrail devletinin yaptığı şey pinkwashing’di. Pinkwashing ifadesi, LGBT bireylerin İsrail devleti tarafından işlenen suçları aklama ve örtbas etme maksadıyla kötüye kullanılması anlamını karşılıyor. Bu söylemler, İsraillilerin Orta Doğu’nun geri kalanı karşısındaki üstün konumunu sembolik olarak yapılandırdığı ve daha spesifik olarak Filistin halkının geri kalmışlığı karşısında sözde bir meşruiyet ve ahlaki üstünlük sağladığı için savaş silahı işlevi görüyor.

İsrail devletinin hayvan hakları savunucusu olarak sunma aldatmacasını ifade eden “veganwashing” kavramı da listeye dahil edilebilir. 1948’de başlayan etnik temizliği başarılı bir şekilde nihayete erdirmek için bu aklama biçimlerine başvurmak Siyonist rejim açısından lazım ve öyle olmaya da devam ediyor. Bu, orada gerçekleşmekte olan sömürgecilik biçiminin biricik karakterine de işaret ediyor.

“Pinkwashing” ve “veganwashing” kavramları başka bir başlığın konusu olabilir ama “redwashing” kavramı, bilhassa elzem. Sözde sol ideolojiye dayalı söylemlerin İsrail devletinin eylemlerini meşrulaştırmada oynadığı hain rol yakından bakmaya değer. Sol Siyonistler en çok bu aklama biçimine başvurmalarıyla bilinse de bu söylemsel pratik, yani redwashing, sadece burayla sınırlı değil.

Redwashing birkaç söylemsel eksen etrafında yapılandırılır. Redwashing’e başvuranlar, Filistin halkını savunma konusunda hisli açıklamalarıyla meşhurdur, her zaman işgal varlığının zalimliği anlatılagelir. Bitmek bilmeyen bürokratik mekanizmalarla Filistinlilerin hayatını cehenneme çeviren bu rejimin her bir eylemi en ince ayrıntısına kadar anlatılır. Hatta zamanlarının bir kısmını zavallı Filistin halkını bu insanlık dışı rejimden korumaya ayırabilirler. Ayrıca neoliberalizmin, genelde İsraillilere ödenen asgari ücretin üçte birini alan Filistinli işçilerin yaşamları üzerindeki etkilerine de dikkat çekerler.

Bu paternalist bakış hakikati gizler. Bunun bir “devlet politikası” olduğunu pekâlâ bilir. Yargı, yürütme ve yasama, Filistin halkının topraklarının gasp edilmesi ve Filistinlilerin fiziksel olarak ortadan kaldırılması politikasını sürdürmek için uyum içinde hareket eder. Bir Filistinli gözaltına alındığında genelde askeri yargıya teslim edilir. Tüm bu terör süreci kesinlikle hukuk dahilinde gerçekleşir. Başka bir deyişle, devletin kurucu unsurları, İsrail devletinin kuruluşundan bu yana uyguladığı işgalin sürekliliğini teminat altına almak amacıyla müşterek çalışır. Filistin halkının maruz kaldığı baskıyı “bürokrasi” ve “hükümet” mecazlarıyla sınırlandırarak hassas bir alt metin örülür: Filistin halkına dönük bu politikalar İsrail devletinde yapısal değildir. Hükümeti değişirse her şey değişir. Mesela sol Siyonizm makul bir alternatiftir… Ancak şu ana kadar İsrail devleti ve etnik temizlik ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlıdır.

Redwashing’e başvuranlar, Filistinlilerden daha Filistinli olduklarını ispat etmek için Filistinlilerin kendi devletlerine sahip olma haklarını ateşli bir şekilde savunurlar. Bazıları teröristleri durdurmak gerektiği için henüz zamanın gelmediğini söyler; diğerleri ise işgalin derhal sona erdirilmesi lehinde daha radikal söylemlere başvurur. Fakat bu bir konu, yani işgalin aşamaları muğlak bırakılır. Filistin devleti ama 1967’den önceki mi yoksa 1948 sınırlarına göre mi? İsrail devletinin koruması ve teşviki altında Filistinlilerin topraklarını çalan ve çalmaya devam eden ve sayıları milyona yaklaşan İsrailli yerleşimcilere ne olacak? Cevabı yoktur.

İsrail devleti, işgal ettiği toprakları zaten kendi topraklarının parçası kabul eder ve bu toprakları ilhak etmek, Filistinli nüfusu kapsamak anlamına gelmez. Doğu Kudüs (İsrail tarafından işgal edilmiş) örneği buraya cuk oturuyor. Her ne kadar uluslararası alanda kent 50 yıldır işgal altında kabul edilse de İsrail için Doğu Kudüs aslında çoktan ilhak edilmiştir. Peki ilhak edilmişse, kentin tüm sakinleri İsrailli midir? Hayır. Filistinliler vatandaş değildir; İsrail devleti tarafından her an iptal edilebilen “daimî ikamet” hakkına sahiptirler.

Geri dönüş hakkının sürekli unutturulmaya çalışılması da meselenin takipçisinin dikkatini çekmiştir. 1948’de İsrail etnik temizliğin ilk aşamasını uygulamıştı. Bütün köyler yok edilmiş ve milyonlarca insan sürgüne ya da mülteci kamplarına gönderilmişti (Ilan Pappe’nin etnik temizlik üzerine dersini tavsiyedir). Nekbe olup bitmedi, hala devam eden bir süreç. Filistinlilerin temel taleplerinden biri, BM tarafından meşru kabul edilen geri dönüş hakkı. Pek çok Filistinli ailenin evlerinin anahtarları hala İsrail devleti tarafından çalınır. Bu iddia üzerine geri dönüşü destekleyenler, aradan uzun yıllar geçtiğini, nesillerin geçtiğini, savaşlar yaşandığını ve İsrail devletinin, geri dönüş önermesinin gündemden düştüğünü söyler.

“Soykırım”, “apartheid” ve “etnik temizlik” gibi terimler redwashing lügatinde yasaklıdır. “Hükümetin baskı uyguladığı” kabul görür. Zulmü sona erdirmek için ne yapılabilir? Boykot ve yaptırım alternatif kabul edilmez. Muhtemelen “savaşa” (İsrailliler ve Filistinliler arasında belirli bir güç dengesi olduğunu öne süren retorik yanılsama) dahil olan taraflar arasında diyaloğu savunmanın gerekli olduğu konusunda ısrar edeceklerdir. Filistin’in yok olmaya devam etmesinin, İsrail devleti tarafından kullanılan terör biçimlerinin yıllar boyunca soğumamış olmasının bir önemi yoktur.

Redwashing söylemi sadece bir halkın yok oluşunu izlemek anlamında suç ortağı değil, İsrail devletinin sofistike sömürü aygıtının yapısal bir unsurudur. Kimi zaman da meseleyi okurken ve yazarken yapılan bir hata, düşülen bir tuzaktır.