Rusya’nın “İsrail” Konusundaki İkircikli Tutumu Veya Hatayı Tekrarlamanın Vergisi

70 yılı aşkın bir zaman öncesinden Ukrayna krizine kadar olduğu gibi, Rusya “İsrail” konusunda yine ikircikli bir tutum alıyor.

Muhammed Faracmayadeen.net
Çeviren: Emir Aşnas – @asnasemir

Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı’nın büyük meşguliyetleri içinde ve belki de ana gündem konularının dışında ve tali bir konu olarak, Filistin’in bölünmesi düşüncesine dair pozisyonunu formüle etmeye çalıştı. Sovyetlerin dar karar alma çevrelerinde nihai pozisyonun oluşturulmasında iki hipotez birbiriyle mücadele etti.  Londra’daki Sovyet temsilciliğinin maslahatgüzarı Polonya asıllı Ivan Maisky’nin ateşli savunucusu olduğu ilk hipotezde (Filistin’in) taksim kararının desteklenmesi yönünde aşağıdaki yaklaşımlar ön plana çıktı:

1. Taksim görevinin Birleşmiş Milletlere havale edilmesi ve hızla tamamlanması, Filistin’deki İngiliz Mandasının başarısızlığını gösterecek ve İngilizlerin Filistin’den çıkma sürecini hızlandıracaktı (İngilizlerin geri çekilmesi II. Dünya Savaşı’nın sonucunun yol açtığı kesin sonuçlardan biri olsa da, Sovyetler Filistin’de BM’nin daha fazla görev almasının İngilizlerin buradan çıkışını hızlandıracağına inanıyordu).

2. Yahudi göçü vakalarının Filistin’deki işçi sınıfının nüvesini oluşturacağı gerekçesiyle, bazı Sovyet akımları “Orta Doğu’daki ilk sosyalist devlet” olarak adlandırdıkları şeyin kurulmasına inanıyorlardı. Hattâ Sovyetlerde bazıları bunu “Ortadoğu devrimi” hali olarak değerlendirecek kadar ileri gitti.

3. Yerleşimciler ve Filistinliler arasında birleşik bir işçi sınıfı fikrinin teşvik edilebileceği düşünüldü. Oysa, Filistin’de ve bölgede doğmakta olan solun literatürünü zehirleyen bu varsayımın sonucunda bu hayali birleşik sınıf fikri sadece sahiplerinin kafalarında sıkışıp kaldı.

4. Filistin konusunda Sovyetlerin Amerikan tutumuna yaklaşmasının, Amerika Birleşik Devletleri’ni II. Dünya Savaşı sırasındaki nüfuz paylaşımı haritasında başka bir yerde Sovyetler’e taviz vermeye zorlayacağına inanıldı.

Aslında Sovyetler Birliği, savaştan birkaç yıl önce, Siyonist propagandanın yayılmasına yönelik faaliyetleri engellemişti (Filistin’e göçü düzenleyen ajansın temsili organlarının kurulması ve Rusya’da İbranice yayın kuruluşları yasaklanmıştı). Ancak, Siyonist hareket, başta Ben-Gurion, Chaim Weizmann ve Nahum Goldman’In bir dizi Sovyet diplomatik şahsiyetine yaptığı acil ve yoğun ziyaretlerinde ve görüşmelerinde birçok yöntem ve vaat kullanması sonunda durumu kendi lehine çevirmeyi başardı. Bunlardan bazıları şöyleydi:

1. Savaş sırasında yardım teklifinde bulundular.  Mısır’daki Sovyet büyükelçiliğinin maslahatgüzarına konuşan Musa Shertok, Sovyetleri ikna etmek için, “İngiliz ordusuna binlerce gönüllü sağlıyoruz. Bir hükümetimiz olsaydı, size yardım edecek bir ordumuz olurdu” dedi. Buna Amerika Birleşik Devletleri ve diğerleri ile ticarette yardım teklifleri eşlik etti.

2. Rus komünistlerin ideolojik yönelimlerini istismar etmek üzere yerleşimcileri bir işçi hareketi olarak takdim ettiler. Histadrut’un (işçi sendikaları) rolünü abartarak yerleşimleri ekonomik faaliyetlerde sosyalist modeli benimsemiş yerler olarak tanımladılar. Yanı sıra   Arapları ise ekonomik faaliyetleri yürütemeyecek tembel insan toplulukları olarak nitelediler. Siyonist hareketin liderleri Sovyet temsilcileriyle toplantılarında yerleşimcilerin %50’sinin sendikalar halinde örgütlendiğini vurguladılar.

3. Yahudilerin faşizm ve nazizmden uğradıkları zulmü, savaşa 27 milyon insanını vermiş Sovyetlerin acısına benzeterek kullandılar.

4. Filistin’deki (Arapların) 1936 hareketini “ilerici güçler” tarafından yönetilmeyen bir “gerici hareket” olarak tanımladılar.

5. Sovyetlerin savaştan muzaffer çıkmış daha güçlü taraf olacağı yönündeki beklentilerini okşayarak Sovyetlerin destekleyeceği “devletlerinin” Sovyet sosyal felsefesinin özelliklerini (kolektif mülkiyet, planlı ekonomi ve kol ve kafa emeğine eşit haklar) yansıtacağını belirttiler.

Siyonistlerin belirtilen faaliyetleriyle birlikte galip gelen bu hipoteze ilişkin olarak, Sovyet iç tartışmalarında, özellikle Mısır’daki Sovyet Büyükelçisi Abdurrahman Sultanov tarafından öne sürülenler de dahil olmak üzere bazı çekinceler ortaya çıktı:

1. Siyonist hareket, Yahudi ve Anglo-Amerikan sermayesinin çıkarına Arap pazarlarına ve çevre ülkelere ekonomik sızmada bulunabilir ve Ürdün ve Lübnan gibi yakın komşu ülkelere doğru yayılabilir. Bu ülkelerde ekonominin sosyalist modelini formüle etmek yerine, “yükselen ülke” liderliğindeki küresel kapitalizm kulübüne intisap edebilir.

2. Birinci Dünya Savaşı ortamında Lenin’in sözünü ettiği Sovyetler Birliği’nin kendi kaderini tayin etme ilkesine bağlılığına ve Doğu’nun mazlum halklarına yardım etme ilkesine dayalı itibarı zedelenebilir. Bu, örneğin İngilizlerin Mısır’ı terk etmelerini teşvik etmek gibi diğer Sovyet pozisyonlarıyla da çelişebilir.

3. Sovyetler Birliği’nden Anglo-Amerikan tutumundan kalıcı olarak farklı yönde bir tutum ve oy umudu içinde olan Araplarda hayal kırıklığı yaratabilir.

4. Araplardan uzaklaşmak, birçok rejimin İngiltere ve ABD ile koordinasyonunu ve halklarının “doğuya yönelme” taleplerine dair gerekçeleri ortadan kaldırmalarını kolaylaştırabilir.

5. Arap ülkeleri, İran, Türkiye ve Pakistan’da Sovyet karşıtı bir İslam bloğunun oluşumuna neden olabilir.

6. Yaratılan devlet Amerika Birleşik Devletleri çıkarına gelişmiş bir askeri üsse dönüştürülebilir.

Sovyetler Birliği, tüm bu ciddi çekinceleri göz ardı ederek yanlış bir karar aldı. Bu görüş, doğmakta olan komünist örgütlerin uyacağı yeni bir teorik buluş olarak lanse edildi. Ancak bu örgütler hiç kimseyi buna ikna edemedikleri gibi Stalin’i Siyonist harekete Balfour’un sağladığından daha büyük bir hizmet sunmakla suçlayan argümanları dahi çürütemediler.

Bu kararın kısa ve orta vadeli sonuçları ise şöyle oldu:

1. İngiltere, beklendiği gibi, (Filistin’de) taksimi yürürlüğe koymadan çekildi. Ancak, ortaya çıkan entitenin yeni hamisi Sovyetler Birliği değil, Amerika Birleşik Devletleri oldu.

2. Ortaya çıkan entite, Birleşmiş Milletlerin belirlemiş olduğu sınırlara bile uymayarak daha ilk günden kendini yayılmacı bir güç olarak ifade etmiş oldu. Bu da Sovyetler Birliğinin tutumunun itibarı açısından olumsuz bir etkide bulundu.

3. Ortadoğu’da ilk sosyalist devletin kurulması bir yana bölgede ABD için çalışan ilk askeri-ekonomik üs tesis edilmiş oldu. Bu entite, Mısır ve Suriye’de Sovyetlerin müttefiklerine karşı savaştı.

4. Yerleşimcilerden ve Filistinlilerden oluşan bir “karma işçi sınıfı” oluşmadı. Zira sınıfsal birlik diskuru (söylemleri), toprak ve tarihsel hak konularında odaklaşan varoluş mücadelesini ortadan kaldıramadı. Dahası ırkçılığa ve sınıfların varlığına dayalı sistem, Falaşa-Etiopya Yahudilerine ve 1948’de işgal altındaki topraklarda kalabilmiş Filistinlilere karşı, bu entitenin iki temel bileşeni oldu.

5. On yıllar sonra, taksim kararının onaylanmasının yıl dönümünde, Sovyetler Birliği’ne düşmanlıkları ve konumları temelinde farklılık gösteren İslami blokların oluşumunu kolaylaştırdı.

Sonuçta Sovyetler Birliği’nin hiçbir şekilde inkâr edilemeyecek Arap davalarını destekleyen tüm duruşlarıyla birlikte, taksimi onaylayan olumsuz ve “anlaşılması zor” etkili tutumu da kolektif hafızada takılı kaldı.

70 yılı aşkın bir zamandan sonra Ukrayna krizi zamanına geldiğinde Rusya da “İsrail” konusunda SSCB’nin ikircikli yaklaşımına benzer bir tutum alıyor. Nitekim Rusya, Suriye’ye karşı yürütülen savaş sırasında (İsrail’in) güvenlik endişelerini abarttı ve Direniş mevzilerine yönelik yinelenen hava saldırılarıa göz yumdu.

Tüm bu ikircikli ve (İsrail’n yapısını) örten davranışlarla birlikte, Rus askeri operasyonunun başlamasından sonra, “İsrail” uluslararası kuruluşlarda Rus karşıtı bir tavır aldı ki bu, Gromiko’nun 1947’de Birleşmiş Milletler’de Filistin’in taksimini destekleyen açıklamasına karşı bir nankörlüktür.(1) Aynı şekilde Rusya’nın kendisine karşı uygulanan yaptırımların etkisinin azaltılmasına yönelik olarak İsrail bankalarının kullanılması talebi de reddedildi. Böylece İsrail Rusya’ya karşı ilk başlarda sosyalist hayalin satılmasından bugün kapitalizm çağında umursamazlık noktasına gelmiş oldu.

Ayrıca, İran, nükleer anlaşmayı sonuçlandırmak için daha sakin bir ortama ihtiyaç duymasına rağmen Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlar sırasında bu ülkeyi destekleyen ideolojik bir tavır göstermiştir. Buna karşılık İsrail ile İran arasındaki zıtlıklarda Rusya net bir tavır almakta hâlâ isteksizdir. Aynı şekilde, Filistin’deki derin ihtilaflarda da Rusya benzer ikircikli tutumunu sürdürmektedir.

Öte yandan, ilk dönemde olduğu gibi Ukrayna savaşı döneminde de aynı konu kullanıldı: göçmenler! İsrail, Rusya’nın Ukrayna’daki askeri altyapıyı bombaladığı sahneleri, sadece Yahudilere karşı bir savaş olduğunu ve anti-Semitizm’in dünyada hala yayıldığını ve hatta dahası bunun yerine Yahudi nefreti teriminin kullanılması gerektiğini söylemek için kullandı. Savaşın başlamasıyla birlikte “İsrail”, Filistin’e yeniden göçü teşvik eden bir anlatıyı doğrulamak için Hitler’in yüzünü Vladimir Putin’inkiyle değiştirmeyi tercih etti! 

Yanı sıra İsrail, her ne kadar gerekli miktarı sağlayamayacak olsa da, boru hatları ya da sıvılaştırma istasyonlarına güvenerek Avrupa’nın Rus gazını ikame etme konusundaki dizginsiz arzusunu istismar etme fırsatını kaçırmadı.Rusya’nın işgal (İsrail) konusundaki ikircikli kararsız konumundan çıkmak için bütünleşmiş ve sürekli bir yaklaşıma ihtiyacı var. Kim bilir, belki de Ukrayna krizinden önce Rus ve Suriye kuvvetlerinin Golan Tepeleri boyunca yaptığı ortak tatbikat bu 

konuda hızlı ve gelişigüzel bir mesajdı. Yine Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın, İsrail’in dikkatleri Filistin’deki uygulamalarından ve yerleşim yerlerinin tecavüzünden başka yöne çevirme politikasından söz ettiği son zamanlardaki açıklaması belki de diğer bir mesajdı. Ancak tüm bunlar, İsrail’in Amerikan taleplerinin dışına çıkmaya hazır olmaması nedeniyle, Rusya’ya “kazık atmaya” devam etmesini tabii ki engellemeyecek. 

Sonuç olarak, Filistin’in taksimi ve suni entitenin (İsrail) doğuşu ortamında Rusya’nın karar alma merkezlerinin yanlış siyasi hesapları İsrail tarafının yanıltıcı yönlendirmeleriyle birleştiğinde, Sovyetler Birliği’nin yanlış tutum tuzağına düşmesine neden olmuştu. Modern Rusya bundan sakınabilir mi?

Dipnot:

11940’larda Sovyetler Birliği, gelişmekte olan Yishuv’u (Filistin’deki Yahudi yerleşim topluluğu) ve ardından genç İsrail devletini Orta Doğu’da potansiyel bir müttefik ve uluslararası arenada önemli bir siyasi dayanak olarak görüyordu. Resmi olarak anti-Siyonist bir Sovyet duruşuna rağmen, Stalin ve yönetimi, İsrail’i Sovyet vekili olarak benimseme konusundaki çıkarlarının bir sonucu olarak, pragmatik bir duruş sergilemiş ve BM’nin Filistin’in iki ayrı Arap ve Yahudi devletlerine bölünmesi planını desteklemişti. Sovyetler Birliği Dışişleri Bakan Yardımcısı ve BM Daimi Temsilcisi Andrey Gromiko BM Filistin Özel Komitesinde taksimi destekledi. Birçoğu eski Sovyetler Birliği’nden gelen Filistin’deki ilk Yahudi yerleşimcilerin sosyalist eğilimleri, Sovyet iktidar yapılarının ilgisini çekmiş ve bu devletin sosyalizm etiketi altında kurulacağı varsayımıyla kendilerinin müttefiki olacağını öngörmelerine yol açmıştır. Bu, Sovyetleri nihayetinde İsrail’i BM’de ve diğer alanlarda desteklemeye itmişti. İsrail’i Orta Doğu’da muhtemel bir Sovyet kalesi olarak görmenin yanı sıra, Soğuk Savaş’ın başlangıcında Sovyetler Birliği başta İngilizlerin Filistin’deki varlığı olmak üzere Batının bölgedeki etkisinin fiziksel ve siyasi olarak ortadan kaldırılmasını hızlandıracak egemen devletlerin kurulmasını istiyordu. İsrail’in Bağımsızlık Savaşı (Filistinlilerin Nakba’sı) sırasında Sovyet Blokunun üyesi olan Çekoslovakyalılar İsrail ordusuna silah tedarik ederek bir anlamda Sovyetlerin İsrail’e olan desteğini daha da güçlendirmiş oldular.