Türkiye-Azerbaycan-İsrail Ekseni: Her Zamanki Gibi Pragmatik

Gayane Novikova
European Security & Defence
Çeviren: Erman Çete – @ermancete

Türkiye-İsrail-Azerbaycan üçlüsü arasındaki bağlar ve faaliyetler, karşılıklı ulusal ve stratejik çıkarlar ve/veya örtüşen siyasi gerekçelerle motive ediliyor. Geniş Ortadoğu ve Doğu Akdeniz, aktör çeşitliliğinin yoğun olduğu karmaşık bir jeopolitik alan oluşturmaktadır. Aralarındaki kırılgan dengenin korunması sorunlu hale gelebilse de, bu devletler birbirleriyle daha yakın işbirliğine doğru istikrarlı bir şekilde ilerlemektedir.

‘Troyka’ içinde kim kimdir?

Karmaşık Türk-İsrail ilişkilerine küresel ve bölgesel süreçlerin prizmasından bakılmalıdır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte her iki ülke için de yeni fırsatlar ortaya çıkmıştır. İktisadi kazanımların yanı sıra Türkiye ve İsrail bu jeopolitik alanda siyasi nüfuzlarını da artırma arayışına girmişlerdir. Bu bölgede stratejik çıkarları ne birbiriyle yarışıyor ne de çatışıyordu. Türkiye özellikle Güney Kafkasya ve Orta Asya’daki varlığını genişletmeye çalışmıştır. Son yirmi yılda Türkiye a) vazgeçilmez bir enerji merkezine, b) Türk dünyasının liderine ve c) Filistin’in çıkarları için bir destek kaynağına dönüştü. Amacı Türkiye’nin stratejik çıkarlarını güvence altına almak ve geliştirmekti.

Çoğunluğu Müslüman olan Orta Asya cumhuriyetleri arasında dostlar arayan İsrail, Müslüman dünyasıyla ilişkilerini meşrulaştırmayı, geliştirmeyi ve böylece Birleşmiş Milletler’de onların desteğini almayı umuyordu. Bununla birlikte, askeri teçhizat ve teknolojileri için yeni pazarlar da arıyordu.

Azerbaycan ise stratejik hedefine ulaşmak için tam bir siyasi, askeri ve ekonomik destek arayışındaydı: Birinci Karabağ Savaşı’ndaki (1991-1994) yenilginin ardından toprak bütünlüğünü güç kullanarak yeniden tesis etmek. Azerbaycan, Ermenistan ile yakın bağları nedeniyle Rusya’ya bir ortak olarak güvenmiyordu ve bu nedenle Rusya liderliğindeki örgütlere ve Hazar Denizi’nin statüsü konusunda Rusya ve İran ile herhangi bir çatışmaya dahil olmaktan kaçınmayı amaçlıyordu. Batı’nın cömert yatırımları Azerbaycan’ın enerji sektörünü geliştirmesine ve Rusya’yı bypass eden bir enerji tedarikçisi olarak Rusya ile rekabet etmesine yardımcı oldu. Gerçekten de Bakü giderek Batılı ortaklarının yanı sıra Ankara ve Tel Aviv için de alternatif bir enerji kaynağı haline geldi.

Azerbaycan petrol ve gaz gelirlerini Rusya, Türkiye ve İsrail’den gelişmiş askeri teçhizat (çoğunlukla saldırı amaçlı), mühimmat ve sınırlı askeri teknoloji alımına yönlendirmektedir. Aynı mali akışlar ABD’deki Türk ve İsrail lobilerinin siyasi desteğini almak ve dolayısıyla Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle ilgili tüm konularda Ermeni lobisinin etkisini azaltmak için de kullanılmıştır. Özellikle Ekim 2001’de FREEDOM Destek Yasası’nın (1992’de yürürlüğe girmiştir) 907. Bölümünden feragat edilmiş ve böylece ABD yönetiminin Azerbaycan’a doğrudan askeri yardım yapmasına izin verilmiştir. O tarihten bu yana ABD’nin Azerbaycan’a sağladığı askeri yardım, Ermenistan’a sağladığı yardımla karşılaştırıldığında orantısız bir şekilde artmıştır (2019’da 100 milyon ABD dolarına karşılık 4,2 milyon ABD doları; 2022’de 164 milyon ABD dolarına karşılık 600.000 ABD doları).

Hem Türkiye hem de Azerbaycan birbirlerini geniş anlamda doğal stratejik ortaklar olarak görmektedir. Birinci Karabağ Savaşı (1991-1994) sırasında Türkiye Azerbaycan’a mutlak sadakatini kanıtlamıştır: örneğin 1993 yılında Azerbaycan’ı desteklemek için Ermenistan sınırını kapatmıştır. Türkiye, Azerbaycan’ın enerji kaynaklarının doğrudan tüketicisi ve transit ülkesidir. Son zamanlarda Türkiye, Azerbaycan Ordusu için askeri teçhizat ve eğitim sağlayan bir ülke olmuştur. Sık sık yapılan Türkiye-Azerbaycan askeri tatbikatları ve komuta personelinin NATO standartlarına uygun olarak eğitilmesi, Azerbaycan hükümetinin ordusunu modernize etme ve savaşa hazırlama çabalarının temel taşlarından biri haline gelmiştir.

Birbirlerini karşılıklı olarak tanıdıkları 1991 yılından bu yana Azerbaycan-İsrail ilişkileri pragmatizm ve karşılıklı anlayış üzerine kurulmuştur. Her iki devlet de özellikle savunma ve istihbarat alanlarında stratejik işbirliğine önem vermekte ve İslam Konferansı Örgütü tarafından periyodik olarak kabul edilen İsrail karşıtı kararlar veya İsrail’in Filistin karşıtı eylemleri gibi ikincil konuları büyük ölçüde göz ardı etmektedir. Bu yöntem her iki ülkeye de daha fazla esneklik sağlamakta ve olası çatışmalardan kaçınmayı mümkün kılmaktadır. Azerbaycan şu anda İsrail petrolünün %50’sinden fazlasını tedarik etmekte ve İsrail’in İran’a karşı istihbarat toplamasında bir üs görevi görmektedir.

Otuz yıl boyunca Azerbaycan giderek Türkiye ve İsrail için değerli bir ortak haline geldi. Özellikle Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının arka planında önemli bir enerji sağlayıcısı, Orta Asya’ya bir köprü, her iki devletin askeri teçhizatı için bir müşteri ve başlıca uluslararası örgütlerde destekleyici bir üye olarak hareket etmektedir. Buna paralel olarak Türkiye ve İsrail, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü yeniden tesis etmesine yardımcı olmuş, ABD, AB ve BM siyasi çevrelerinde Azerbaycan’ın çıkarları adına lobi faaliyetlerinde bulunmuştur. Ayrıca 2020 Dağlık Karabağ savaşı boyunca Azerbaycan’a çok önemli askeri, enformasyon, istihbarat, siyasi ve diplomatik destek sağlamışlardır.

Jeopolitik palet

Türkiye-İsrail-Azerbaycan etkileşiminin 2020 Karabağ savaşı arifesindeki analizi, dış aktörlerin jeopolitik çıkarları bağlamına yerleştirilmelidir. Türkiye, Erdoğan’ın liderliğinde dış politikada ‘komşularla sıfır sorun’dan maksimalist ve çoğu zaman agresif bir şekilde geniş bir yelpazede bölgesel meselelere müdahil olmaya doğru önemli bir değişim geçirdi ve bu da Türkiye-İsrail ilişkilerini etkiledi. Özellikle 31 Mayıs 2010’daki Mavi Marmara olayı, Türkiye-İsrail diplomatik ilişkilerinin askıya alınmasıyla sonuçlandı ve bu da özellikle askeri ve istihbarat alanlarındaki işbirliğini farklı derecelerde etkiledi. Mayıs 2018’de, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasından kısa bir süre sonra, Türkiye, ABD ve İsrail’deki büyükelçilerini geri çağırdı.

İsrail ve Türkiye arasında, her biri karşılıklı güvensizlik kaynağı olarak görülebilecek birçok karmaşık mesele hâlâ mevcut. Bunlar arasında İsrail’in BAE ve Bahreyn ile yakınlaşmasına (İbrahim Anlaşmaları, Ağustos 2020) Türkiye’nin olumsuz tepkisi ve İsrail’in Türkiye’nin Filistin davasına devam eden desteğine ve Hamas ile ilişkisine karşı çıkması yer alıyor.

Bununla birlikte, hem Türkiye hem de İsrail’in a) Suriye iç savaşının yayılmasını önlemek; b) İsrail doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ihracatını kolaylaştırmak ve böylece Türkiye’nin bir enerji merkezi olarak rolünü güçlendirmek; ve c) tam ölçekli işbirliğini yeniden tesis etmek ve artırmak için çabalarını koordine etmeleri gerekiyordu. Uzlaşmalarına yönelik itici güç de ABD’den geldi: Arap Baharı, İslamcı terörizmin yayılması ve İran’ın nükleer programı son üç Amerikan yönetiminin temel endişe konularıydı. Hepsi de Türk-İsrail ikilisini Ortadoğu’daki çeşitli krizlerle başa çıkmak için hayati önemde görüyordu.

Kırılgan güç dengesi de Türkiye-İsrail uzlaşmasına katkıda bulunmuştur. Özellikle Rusya-Türkiye ilişkileri Suriye krizi, Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakı (ki Türkiye bunu şiddetle eleştirmiştir), Güney Kafkasya’da çatışan çıkarları ve son olarak Ukrayna Savaşı nedeniyle kötüleşmektedir.

Rusya-İsrail ilişkilerindeki iyileşme, her iki devletin de Suudi Arabistan, Mısır ve BAE ile ilişkilerini geliştirmedeki çıkarları ve İsrail’in, Türkiye ve İran’a karşı Rusya’nın Suriye iç savaşına müdahil olmasını sessizce desteklemesiyle aynı zamana denk geldi.

İsrail, Rusya’nın Kırım’ı ilhakına ilişkin BM oylamasında da tarafsız bir tutum sergiledi. İki ülke ayrıca Türkiye’nin Neo-Osmanlı emelleri karşısında aynı endişeleri paylaşmaktadır.

İran ise Türkiye ile İsrail arasında yaşanan gerginliklerden faydalanarak Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Güney Kafkasya’daki stratejik çıkarlarını dile getirerek, Rusya ile bağlarını güçlendirerek ve anti-Amerikan bir İran-Rusya-Türkiye ittifakı kurmaya çalışarak sesini daha fazla duyurmaya başladı.

Bu jeopolitik durumda Ermenistan ve Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununu taban tabana zıt pozisyonlardan çözmeye çalıştılar. Ermeni tarafı, OCSE Minsk Grubu himayesinde müzakere sürecini uzatmak için çaba sarf etti ve böylece en azından bölgede askeri bir tırmanışı önlemeyi umdu. Azerbaycan ise a) Rusya’nın etkisizleştirilmesi, b) Minsk Grubu müzakere formatının reddedilmesi ve c) hem İsrail hem de Türkiye ile askeri alanda işbirliğinin genişletilmesi ve derinleştirilmesi yoluyla hızla askeri bir çözüme doğru ilerliyordu.

‘Troyka’ ve 2020 Dağlık Karabağ Savaşı

Güney Kafkasya bölgesindeki güç dengesi yavaş yavaş Azerbaycan lehine değişmeye başlamıştır. Bu durum iki ana faktörün sonucu olarak ortaya çıkmıştır: Azerbaycan yönetiminin ordusunu modernize etme yönündeki siyasi iradesi ve Türkiye ve İsrail ile askeri işbirliğinin derinleşmesi.

Türkiye-Azerbaycan ortaklığının çerçevesini çizen temel belge, Ağustos 2010’da imzalanan ve 2011 başında yürürlüğe giren Azerbaycan-Türkiye Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Destek Anlaşması’dır (ASPMS). Bir ay sonra müttefikler ‘Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Kurulmasına İlişkin Ortak Bildiri’yi imzalamışlardır. Anlaşma uyarınca iki ülke, üçüncü bir devlet ya da devletler grubunun saldırısına maruz kaldıklarında işbirliği yapmakla yükümlüdür. Bu, her iki ülkenin de bazı önleyici tedbirler almasına olanak tanıyan bir ortak savunma anlaşmasıydı. Türkiye, Azerbaycan ordusuna modern silahların yanı sıra NATO’nun uyumluluk modelinin bir uyarlamasını da içeren askeri eğitim ve öğretim sağlamaktadır. Azeri Özel Harekat Kuvvetlerine (ÖHK) ciddi yatırımlar yapılmış ve bir kez daha Türkiye’nin askeri yardımı bu kuvvetlerin yeteneklerinin güçlendirilmesinde önemli bir rol oynamıştır.

İki ülke ortak askeri eğitimlerini giderek yoğunlaştırdı. 2018’de yedi ortak tatbikat düzenleyen ülkeler, 2019’da bu sayıyı 13’e çıkardı ve bu tatbikatlardan bazılarına Gürcistan’ın özel kuvvetleri de katıldı. Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin savaşa hazırlık durumu, Temmuz sonundan Ağustos 2020 başına kadar Azerbaycan’ın çeşitli yerlerinde 13 gün süren Türkiye-Azerbaycan ortak manevraları sırasında test edildi. Bazı kaynaklara göre, Türkiye-Azerbaycan askeri işbirliği tarihindeki en büyük tatbikat olan manevralara 11.000 kadar Türk askeri personeli katıldı. Tatbikatlar ateş desteği koordinasyonu, ortak planlama ve ortak operasyonların yanı sıra hızlı müdahale kabiliyetlerinin test edilmesini de içeriyordu.

Karabağ Savaşı’nın arifesinde ve savaş sırasında bir diğer kritik aktör, Rusya’nın önünde Azerbaycan ordusunun ana silah tedarikçisi haline gelen İsrail’di. SIPRI verilerine göre, 2013-2017 yılları arasında Azerbaycan silah ithalatının %30’unu İsrail’den alırken, 2015-2019 yılları arasında bu oran %60’a, 2020’de ise %69’a ulaştı.

Azerbaycan Savunma Sanayisi Bakanlığı’nın başlıca İsrailli ortakları Elbit Systems ve Israel Aerospace Industries (IAI). Azerbaycan’ın İsrail’den yaptığı askeri alımlar oldukça etkileyici: 2012’de 1,6 milyar dolar, 2016’da 5 milyar dolar ve 2017’de 127 milyon dolar daha. Bu paranın büyük bir kısmı insansız hava araçları (İHA), gezici mühimmat ve keşif uydusu teknolojisi alımına ayrıldı. Azerbaycan Savunma Bakanlığı ve İsrailli Aeronautics Defense Systems şirketi tarafından 2011 yılında kurulan ortak girişim Bakü merkezli Azad Systems Co. şirketi İsrail lisansı altında Aerostar ve Orbiter 2M İHA’larını üretti.

Bu tür sistemler Azerbaycan’ın hassas vuruş kabiliyetlerini önemli ölçüde güçlendirmiş ve ordusuna Ermenistan Silahlı Kuvvetleri karşısında hem taktik hem de stratejik üstünlük sağlamıştır. Azerbaycan Hava Kuvvetleri, 27 Eylül’den 10 Kasım 2020’ye kadar süren 2020 Dağlık Karabağ Savaşı’nın başında 36 adet Türk Bayraktar TB2 İHA’sının yanı sıra İsrail Elbit Hermes 450/900, Aerostar ve SkyStriker İHA’ları, 48 Harop ve çok sayıda Orbiter 1K gezici mühimmat, LORA tiyatro balistik füzeleri (4 fırlatıcı ve 50 füzeden oluşan) ve EXTRA güdümlü roket topçu sistemleri (6 fırlatıcı ve 50 füzeden oluşan) ile donatılmıştı. Çatışma süresince hem Türkiye hem de İsrail Azerbaycan ordusuna gelişmiş silahlar tedarik etmeye devam etmiştir. Her ikisi de aynı zamanda birbirleriyle ve Azerbaycan yönetimiyle koordineli çalışarak istihbarat sağladı ve hava saldırılarının koordine edilmesine yardımcı oldu.

Bölgesel değişimler

2020 Dağlık Karabağ Savaşı Güney Kafkasya’da uzun vadeli değişimlerin başlangıcı oldu. Öncelikle, Türkiye bölgedeki askeri varlığını pekiştirdi ve İsrail Azerbaycan ile bağlarını önemli ölçüde güçlendirdi. Bunun yanı sıra, Ukrayna’daki savaş Rusya’nın Güney Kafkasya’daki olaylara müdahale etme kabiliyetini önemli ölçüde azalttı.

Aralık 2020’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Türkiye ile İsrail arasında arabuluculuk yapmayı teklif etti ve böylece Dağlık Karabağ savaşında oynadıkları rolü kabul etmiş oldu. Bu teklif ABD’nin bu konudaki çabalarıyla birleştirildi. Türkiye ve İsrail, Ağustos 2022’de diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edildiğini duyurdu ancak diplomatik ilişkilerin resmen tesis edilmesinin bu iki bölgesel aktör arasında tam ölçekli bir işbirliğinin yeniden başlamasına kapı açıp açmayacağı belirsizliğini koruyor. Bununla birlikte, hem Türkiye’nin hem de İsrail’in Azerbaycan ile ikili işbirliğinden faydalandığı ve buna büyük değer verdiği açıktır.

Azerbaycan’ın Türkiye’nin bölgesel hedeflerini gerçekleştirme yolunda, özellikle de ‘Türk Dünyası’nın kurulması yolunda en önemli ortağı olduğunu belirtmek gerekir. Azerbaycan da Türkiye ve İsrail ile ortaklıklarının devamlılığı ve derinleşmesiyle yakından ilgilenmektedir. Onların yardımı olmadan Rusya’nın etkisi altına girebileceğinin ve Ermenistan-Azerbaycan devlet sınırlarını yeniden şekillendirecek ne askeri ne de siyasi güce sahip olamayacağının farkındadır.