FADVA TUKAN

Fadva Tukan (1917-2003) Nablus’ta dünyaya geldi. Beş yıl ilköğrenimine devam ettikten sonra abilerinden Yusuf’un “toplumsal nedenlerle” kendisini okuldan almasıyla eğitimi yarım kaldı. 

Diğer abisi İbrahim Tukan (1936-39 arası, manda dönemindeki Filistin’de İngiltere’ye ve İngiliz himayesinde süregelen Yahudi yerleşimlerine karşı başlayan Arap isyanının önde gelen isimlerinden, aynı zamanda Mawtini’nin yazarı) Beyrut Amerikan Üniversitesindeki eğitimini tamamlayıp Filistin’e döndükten sonra kız kardeşi Fadva’yı himayesine almaya ve onun eğitimine destek olmaya karar verdi. Fadva, abisinin yanına, Kudüs’e yerleşti. 

Fadva, Kudüs’te abisinden şiiri ve şiir yazmayı öğrendi. İngilizce özel dersler aldı. Şiirlerini müstear isimlerle Kahire ve Beyrut’ta çıkan edebiyat dergilerine gönderdi. Şiirlerinin yayınlanması Fadva’nın özgüvenini artırdı.

Nekbe’den (1948) sonra, 1950lere gelindiğinde dönemin politik atmosferinin doğrudan olmasa da içinde yer aldı. 1956’da Dünya Barış Konseyi tarafından düzenlenen bir konferansın Ürdün Delegasyonu (1967’ye kadar Batı Şeria, Ürdün kontrolünde kalacaktı) dahilinde Stokholm’e ve aynı gezinin parçası olarak Hollanda’ya, SSCB’ye ve Çin Halk Cumhuriyetine gitti. 

Aynı yıl, Nablus’ta Velid Kamhavi tarafından kurulan Kültürel Kulüp’e katıldı ve aktif üyelerden biri oldu. Şair olarak kariyeri bu noktada başladı. Burada şair ve Ürdün parlamentosu üyesi Kemal Nasir, şair Abdulkerim al Karmi (Abu Salma) gibi isimlerle tanıştı. 1957 yılında yine burada tanıştığı Ürdün ulusal hareketi üyelerinden ve Ürdün yönetimini tarafından aranan Aburrahman Şukeyr’i evinde saklayarak Suriye’ye kaçmasına yardımcı oldu. 

60ların başında İngiltere’ye gitti ve Oxford’da İngiliz Dili ve Edebiyatı üzerine araştırmalar yaptı. Burada geçirdiği dönem, şiirinin gelişimini derinden etkiledi.

Nablus’a döndüğünde şehrin batısında kendine bir ev inşa etti, kendini toplumdan ve insanlardan soyutlamayı planlıyordu ki 1967’de Nekse yaşandı. “İsrail” işgali onu yeniden Nablus’un sosyal hayatına dahil etti. “İsrail” işgali ve işgalin kültürüyle gazetecilik ve şairlik bağlamında mücadele etti. Bu süreç, şiirine de yansıdı. Bireysel ve sosyal meseleler gibi temalar etrafında şekillenen şiiri, bir direniş şiirine dönüştü ve yıllar içinde zenginleşerek yeni boyutlar kazandı.

1977’de Nablus’ta kurulan El Necah Üniversitesi mütevelli heyetine seçildi, üniversitenin marşını yazdı ve bu üniversiteden fahri doktora aldı.

1990’da yayınlanan otobiyografisi Zorlu Yolculuk’ta yaşamına dair içten anekdotlar sunan ve genelde toplumdaki özel olarak Nablus’taki erkek egemen sisteme sert eleştiriler getiren şair, Mahmud Derviş tarafından “Filistin şiirinin annesi” olarak tanımlandı. 

Ardında Filistin ve Arap şiiri için büyük bir poetik miras bırakan şair, 12 Aralık 2003’te, Nablus’ta hayata gözlerini yumdu.

Kaynaklar:

https://www.palquest.org/en/biography/6580/fadwa-tuqan
https://arablit.org/2021/03/01/born-on-this-day-9-poems-by-fadwa-tuqan/

Şairin bir şiirini aşağıda okuyabilirsiniz:

hamza

hamza sıradan bir adamdı

memleketimdeki pek çok kimse gibi 

ekmeğini bilek gücüyle kazanırdı

geçenlerde onu gördüğümde toprak

durgun bir sessizlikte

yas örtüsüne bürünmüştü ve ben

yenilmiş hissediyordum.

hamza, sıradan bir adam, şöyle dedi:

“kız kardeşim, toprağımızın

zonklayan bir kalbi var

atmaktan asla vazgeçmez,

toprağımız

dayanılmaz olana dayanır

tepelerin ve rahimlerin

sırlarını saklar 

başaklar ve palmiyeler veren bu toprak ki

bir savaşçıyı doğurur

toprağımız, kız kardeşim

bir kadındır”

günler geçti 

hamza’yı görmedim

ne var ki hissediyordum

toprağın karnı

acıyla inip kalkıyordu

hamza, atmış beş kilo

kendi sırtında bir kaya gibi ağır

“yakın, yakın evini!”

kumandan bağırdı.

“ve oğlunu bir hücreye bağlayın.”

kasabanın garnizon komutanı daha sonra

bunu “sevgi ve barış için” diye açıkladı

askerler, hamza’nın evini kuşattı

yılanın kıvrımı tüm daire hâlini aldı

kapıda bir emir yankılandı

“boşaltın, lanet olsun!”

zaman konusunda cömerttiler:

“bir saat içinde, evet!”

hamza pencereyi açtı

yüzüne çarpan yakıcı güneşle

haykırdı:

“ben ve çocuklarım bu evde

filistin için yaşayıp

filistin için öleceğiz!”

hamza’nın sesi kasabanın

kanayan sessizliğine doğru

tertemiz yankılandı

bir saat sonra evin tamamı

en küçük parçasına kadar yıkıldı

odalar gökyüzüne doğru parçalandı

emek, gözyaşları ve birkaç mutlu andan

oluşan bir hayatın 

hayallerini ve hatıralarını saklayan

tuğlalar ve taşlar

etrafa saçıldı

dün hamza’yı gördüm

kasabamızın caddelerinden birinde

yürüyordu

hamza, sıradan bir adam,

her zamanki gibi

kararlılığında sımsıkı