FHKC liderlerinden Merwan Abdel Al: İşgalin burnunun toprağa gömülebileceği gerçeğini gösterdik

Gazze’de devam eden Aksa Tufanı operasyonunu, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) liderlerinden edebiyatçı Merwan Abdel Al ile konuştuk. Abdel Al’ın gündeminin yoğun olmasından dolayı röportajı kısa tutmak durumunda kaldığımızı not edelim.

FHKC, Filistin solunun önemli temsilcilerinden olup Gazze’de devam eden Aksa Tufanı operasyonunda Gazze’de kurulmuş olan Ortak Operasyon Odası’nda diğer 14 silahlı grup ile birlikte yer almaktadır.

Hasan Sivri: Aksa Tufanı operasyonunu ve çatışmadaki değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Marwan Abdel Al: Gazze topraklarından, işgal altındaki vatan topraklarına tarihi bir geçiş sağlayan, yeni bir askeri yenilik süreci yaşıyoruz. Tarih, bu büyük günü 7 Ekim Filistin günü olarak yazacak. Direniş; düşmanın kibrini yerle bir eden cesaretiyle çok hassas bir operasyon gerçekleştirmeyi başardı. Direniş inisiyatif alarak bir sürpriz yaptı ve elde edilen stratejik bir zaferle düşmana sahanın kontrolünü kaybettirdi ve onu manevi, maddi, taktik ve stratejik olarak sarstı.

“Aksa Tufanı” operasyonunu, seçkin ve niteliksel bir kahramanlık eylemi olarak görüyoruz. Bu operasyon, işgalin burnunun toprağa gömülebileceği gerçeğini gösterdi, direnişe ve onun kazanma yeteneğine yüksek bir güven kazandırdı.

Bu operasyon, Filistin davasını tasfiye etme planlarına ve uzlaşı projelerine alternatif olarak kurtuluş projesine yeniden önem verilmesini sağlayacaktır. Operasyon halen devam etmekte olup, şu ana kadar ‘Siyonist caydırıcılık teorisini’ yerle bir ederek düşmanın istihbarat sistemini çökertmiştir. Çatışmanın Filistin usulüyle çözümü ancak direniş ile olabilir. Bunun sonuçları stratejik ve uzun vadelidir. Filistin’e ve bölgeye yansıyacaktır.

İsrail istihbaratının bilgisi olmadan operasyonun başlayamayacağını ya da bir oyun oynandığını söyleyenler de var, bu iddia hakkında ne düşünüyorsunuz?

İstihbarat başarısızlığı nedeniyle Siyonist liderlik büyük bir şok yaşadı. Planlananlar ve operasyonun zamanlaması konusunda ciddi bir kamuflaj vardı, öyle ki direniş liderleri, Gazze ve diğer bölgelerden direnişçilerin sayısını artırmak için, kitlesel halk hareketleri organize ediyordu. Ancak operasyonun başlaması ve zamanlama meselesi, sadece El Kassam Tugayları liderliğindeydi ve operasyona daha sonra katılan diğer gruplar da herkes gibi operasyona şaşırmıştı. Genel olarak Siyonist liderlik, yaşadığı psikolojik şoku henüz atlatamadı ve ilk aldığı karar, bu başarısızlığın nedenini bulmak için bir soruşturma komitesi kurmak oldu. İsrail’in modern casusluk araçlarına ve en güçlü istihbarat aygıtlarına sahip olduğunu iddia ettiğini biliyoruz, ancak bu aygıtların, direnişin pençesi altında çöktüğünü ve direniş savaşçılarının ayakkabıları tarafından çiğnendiğini gördük.

Operasyonun gerçekleştiği bölgelerden yayınlanan fotoğraf ve videolar üzerinden katliamlar yapıldığını öne süren yorumlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Psikolojik savaşın savaşta önemli bir yöntem olduğuna şüphe yok ama bugün bu tablo tersine dönmüştür. Siyonist düşmanın; kadın ve çocukları öldürmek, yakmak, idam etmek, Mescid-i Aksa’ya saldırmak ve kutsal mekânlara saygısızlık etmek gibi bu tip saldırıları günlük gerçekleştirdiğini unutmuyoruz. Halktan bireylerin çatışmaya katıldığı bölgeler var. Bu, yerleşimcilerin şiddetiyle verilen kurbanlar nedeniyle halkta depolanan öfkenin boyutunu gösteriyor.

Devam eden çatışmanın yayılması veya çatışmaya bölgeden başka bir ülke veya gücün müdahale etmesi ihtimali var mı?

Bu, savaşın kapsamına, özellikle de İsrail’in gerçekleştireceği misilleme eylemlerine bağlı. Kuzey cephesinde Lübnan’la ‘macera’ yaşamak istemesi veya Gazze’ye giriş niyeti olması halinde, işte bunlarla ilgili kırmızı çizgiler var. Bu durumda Direniş’in diğer parçalarını bu savaşın dışında tutamazsınız.