Halid Bereket ile özel mülakat: Gazze ‘ateşkes’ değil, soykırımın sona ermesini talep ediyor

“Siyonistleri ırkçı ideolojilerinden kurtarmanın tek yolu onları mağlup etmektir. Sömürgecilere eşitliği teorik olarak ya da diyalog yoluyla öğretemezsiniz.”

Saheli Chowdhury
Orinoco Tribune
9 Kasım 2023
Çeviren: Emre Kose – @emrekosesy

Orinoco Tribune, Filistinli aktivist ve yazar Halid Bereket ile İsrail işgalinin 7 Ekim’deki Aksa Tufanı Harekâtının ardından Gazze’ye yönelik soykırım saldırısı bağlamında Filistin ve Filistin mücadelesi üzerine bir mülakat gerçekleştirdi. Filistin’e karşı devam eden soykırım saldırısı, Gazze Şeridi’nde 10 binden fazla Filistinli sivilin hayatını kaybetmesine ve 25 binden fazlasının yaralanmasına neden oldu, kayıpların yüzde 40’ı çocuk.

Bereket, dünya çapında Filistin kurtuluş davasına sempati duyan insanlar ve dünya çapında pek çok hükümet tarafından kullanılan “Ateşkes Hemen Şimdi!” sloganının makul olup olmadığı hakkındaki soruya, Gazze’de kimsenin ateşkes talep etmediği, zira bunun bir savaş alanında iki eşit güç anlatısına hizmet ettiği, oysa özünde Filistin direnişinin askeri, siyasi ya da ahlaki açıdan İsrail işgaliyle hiçbir şekilde eşitlenemeyeceği şeklinde yanıt verdi.

Ancak Bereket, Gazze’de ateşkesi kimin talep ettiğine bakmamız gerektiğini de sözlerine ekledi. Son günlerde Filistin halkıyla dayanışma amacıyla dünya çapında düzenlenen gösterilere atıfta bulunarak, “Bu katliamın sona ermesini isteyenler var; bu soykırımın durmasını istiyorlar,” yorumunda bulundu.

Bereket, “Uluslararası düzeyde, gösterilerde, birileri ateşkes sloganı attığında ve insanlar bunu tekrar ettiğinde, bence bizim rolümüz aslında ateşkes istemediğimizi söylemek değil, bunun içeriğinin saldırganlığı, İsrail saldırganlığını durdurmak ve Filistin direnişinin galip gelmesini sağlamak olduğunu açıklamaktır. Ulusal kurtuluş hareketleri açısından etnik temizlik ve soykırıma maruz kalan insanlar için, eğer onlardan ateşi kesmelerini isterseniz, bu sadece yanıltıcı olur. Ve dürüst olmak gerekirse bazen ateşkes sloganını benimseyen bazı grupların Gazze’de esir alınan İsraillileri önemsediklerini düşünüyorum. Eğer Gazze’de esir alınan İsrailliler olmasaydı muhtemelen ateşkes talep etmezlerdi. Öte yandan bazı gruplar ateşkes istiyor, zira gerçekten de ateşkes istiyorlar. Bu ateşkes söylemine inanıyorlar… Bunu kimin söylediğine ve nasıl söylediğine bağlı. Fakat bir hareket olarak bu sloganı benimsemeyeceğiz ya da göz yummayacağız,” diye ekledi. Ayrıca “İçeriği ve manası olmayan sloganları benimseyemeyiz… Bu sloganlara içerik kazandırmaya başlamalıyız,” dedi.

Bereket, halihazırda Kanada’da yaşayan Filistinli bir aktivist ve düşünür. Filistin konusunda solcu ve devrimci bir ses olan Bereket, Batı’da kendisini ve diasporada Filistin hakları için mücadele eden benzerlerini susturmayı ve kriminalize etmeyi amaçlayan çok sayıda karalama kampanyasının hedefi oldu. Aktivizmi nedeniyle 2019 yılında Almanya’dan sınır dışı edildi. Kanada’da da parlamento dahil olmak üzere çeşitli çevrelerden gelen tehdit ve tacizlerin hedefi oldu. 5 Kasım’da Orinoco Tribune, Filistin direnişinin Aksa Tufanı harekâtı ve sonrası, Siyonist varlığın Gazze’nin yanı sıra Batı Şeria ve 1948’de işgal edilen topraklarda Filistinlilere karşı devam eden saldırganlığı ve Filistin’deki mevcut durumun küresel jeopolitik senaryoyu nasıl etkileyebileceği üzerine bir mülakat yaptı. Mülakat Orinoco Tribune eş editörü Saheli Chowdhury ve katılımcı Dalal tarafından gerçekleştirildi.

Filistin direnişi: 2006’dan Aksa Tufanı’na

Bereket’e göre Aksa Tufanı harekâtı, Filistin direnişinin 2005-06’dan bu yana, “Arafat döneminin sona ermesi ve Mahmud Abbas liderliğindeki gerici, kukla Filistin Yönetimi’nin…” gelmesinin bu yana gösterdiği gelişimin doğal bir sonucu.

Hamas’ın Gazze Şeridi’nde ezici bir çoğunlukla kazandığı 2006 genel seçimlerine atıfta bulunan Bereket, “Hamas’ın katıldığı ve kazandığı Filistin Yönetimi seçimlerini gerektiren yeni bir dönemdi,” dedi. Bereket, ABD ve çeperindeki ülkelerin seçim sonuçlarını tanımadıklarını, Hamas’ın Filistin Yönetimi gibi “bir güvenlik kurumu olmasını”, “Oslo anlaşmalarına bağlı kalmasını” ve “İsrail’i tanımasını” istediklerini anlattı. Hamas, Batı’nın taleplerine boyun eğmeyi reddedince “halkımıza ve direnişe karşı savaş açtılar ve Gazze derhal kuşatma altına alındı.” Gazze o zamandan beri tam abluka altında.

Bereket sözlerini şöyle sürdürdü: “Bana göre direniş Gazze’deki Oslo ekibine son verip Gazze’yi tamamen kontrol altına alarak doğru olanı yaptı. Zira bu, direnişin artık Filistin’de kurtarılmış bir toprak demek istemiyorum ama yarı kurtarılmış bir toprak olduğu anlamına geliyordu. Bundan sonra Gazze’de bulundum ve Refah’tan Beyt Hanun’a kadar herhangi bir kontrol noktası olmadan gidebiliyorsunuz. Batı Şeria’da bunu yapmaya çalışırsanız, bir köyden diğerine giderseniz, bir İsrail kontrol noktasıyla karşılaşırsınız.”

“Filistin halkının gerçekliğini anlamıyorlar ve kendi konforlu alanlarından konuşup Filistin mücadelesini yargılamaya çalışıyorlar,” diyen Bereket, şunları söyledi: “Bu insanlar genelde Hamas tarafından gelsin ya da gelmesin tüm direnişi kınıyor. Onların düşüncesi kurbanı suçlamak ve aynı zamanda İsrail’i suçlamak. Ama gerçekte herkes İsrail’i suçluyor, zira işgalci onlar. Dolayısıyla bu davayı Birleşmiş Milletler’e, Genel Kurul’a, herhangi bir halk forumuna götürsek, İsrail’i suçlayacaklardır zira İsrail saldırgan, baskıcı, işgalci güç. Fakat kurbanı suçlamak son derece korkakça bir tutum.”

Bereket, “İsrailliler bir Hamas savaşçısı ya da Filistinli solcu bir savaşçı ya da milliyetçi bir savaşçı arasında ayrım yapmıyor. Her halükârda Filistin direnişini hedef alacaklardır. Bu nedenle silahlı Filistin direnişi, çok ağır iktisadi koşullara, sosyal koşullara ve hatta farklılıklarımıza rağmen oldukça bütünlüklü,” diye ekledi.

Aksa Tufanı’nın sonuçları

Filistinli aktiviste göre Aksa Tufanı harekatının başarısı İsrail ordusunun iyi organize olduğu ve yenilmez olduğu efsanesini yıktı. Bereket, “Filistin direnişi herkesi ve özellikle de düşmanı şaşırttı, zira İsrailliler bu saldırıyı beklemiyordu,” dedi.

Direnişin İsrail askeri sisteminin nasıl bu kadar kolay çöktüğünü görünce şaşırdığını da sözlerine ekledi. “Esasında bu saldırıda, Gazze Taburu adı verilen en iyi donanımlı İsrail tümenlerinden biri karşısında yalnızca 1200 savaşçı kullandılar,” diye açıkladı.

Bereket, “Gazze Taburu, Gazze’yi çevreleyen küçük bir İsrail ordusu; askeri istihbaratı, elit birlikleri, her türlü silahı, tankları, askeri üsleri var ve saatler içinde çöktüler. Kara işgalinden sonraki son iki haftada İsraillilerin tanklarının içinde kaldığını görüyoruz,” diye ekledi: “Tanklarını bırakmak istemiyorlar ve Filistin direnişi tarafından saldırıya uğruyorlar. Yani onlar (İsrailliler) savaşçı değiller. Onları oraya stratejisiz ve belirli askeri görevleri olmadan atıyorlar… (İşgalcilerin) kafası epey karışık, saflarında güvensizlik var ve askeri liderlik ile siyasi liderlik arasında bir güvensizlik mevcut.”

Bereket’e göre Gazze’de devam eden İsrail yıkımı ve soykırımı, işgal varlığının yenilgi karşısındaki pervasızlığının bir işareti. Bu aynı zamanda “emperyalist kampın” yenilgiye verdiği karşılık. Bereket, “Bunu ABD de yapıyor. Almanya, Britanya, Fransa ve diğerleri de yapıyor, sadece İsrail değil. İsrail savaş suçu işliyor ama kullanılan silahlara baktığınızda, aldıkları desteğe baktığınızda, siyasi ve medya desteğine baktığınızda, İsrail’in arkasında duran bütün bir emperyalist kamp var,” dedi.

Ayrıca İsrail Başbakanı Netanyahu’nun savaştaki şahsi çıkarlarına da dikkat çeken Bereket, “Eğer bu iş şimdi biterse, Netanyahu yarın düşecek. Sanırım son anketlerde İsraillilerin yüzde 76’sı onun başbakanlık koltuğunda oturmasını istemiyor ve istifa etmesi gerektiğini düşünüyor. Bir lider bu kredilerle bir savaşı yönetiyorsa, o zaman zayıf ve yenilmiş demektir, iç cephesi çok kırılgandır ve bu yüzden İsrail bu savaşta kesinlikle yenilecektir. Yapabilecekleri tek şey daha fazla Filistinli öldürmek ve yaptıkları da bu ve bunu gece gündüz yapıyorlar… 7 Ekim’de yenildiklerini biliyorlar, sahada yeniliyorlar ve ahlaki olarak da yeniliyorlar, zira İsrailli bir pilotun F-16’sına binip çocuklara bomba atmasının cesur bir tarafı yok,” diye konuştu.

Bereket, “Dolayısıyla ABD, yenilmiş İsrail’e işin içinden çıkmanın bir yolunu bulmasını ama tamamen yenilmemesini söylemeye çalışıyor. Filistin direnişine bazı tavizler vermesi için baskı yapmaya çalışıyorlar,” diye ekledi. Ancak Bereket’e göre direniş, Filistinli siyasi tutukluların serbest bırakılması, Gazze ablukasının sona erdirilmesi ve Siyonist yerleşimciler tarafından Müslüman ve Hıristiyan dini mekanlarına yapılan saygısızlığın durdurulmasını içeren asıl hedeflerine ulaşmaktan daha azına razı olmayacak.

Bereket’e göre Aksa Tufanı’nın bir diğer başarısı da Gazze’deki insanların mücadelesini Batı Şeria, Kudüs ve 1948’de işgal edilen topraklardaki Filistinlilerin yanı sıra diasporadaki Filistinlilerle, özellikle de genç nesillerle buluşturması oldu.

Direniş tarafından esir alınan İsraillilerle ilgili olarak Bereket şunları söyledi: “İsrail’in onları öldürmek istemesinin nedeni direniş hakkında söyleneceklerden korkması. Onlara nasıl adil davranıldı, nasıl saygılı davranıldı, nasıl işkence görmediler.” Öte yandan “Mahkumlarımıza nasıl işkence ettiklerini görüyorsunuz,” dedi.

Bereket, harekatın aynı zamanda “Filistinli görünümlü bir İsrail otoritesinden” başka bir şey olmayan Filistin Yönetimi’nin yenilgisini de ortaya çıkardığını belirtti: “Mahmud Abbas’a [Filistin Yönetimi lideri] yüzde 8 ya da yüzde 10 veren 7 Ekim öncesi kamuoyu yoklamaları var… Anketlerin çoğu Filistinli direniş yanlısı gruplara herhangi bir seçimde yüzde 80’e varan ezici çoğunluk veriyor; yani içeride durum değişti.”

Bereket de aynı şekilde “Artık Mahmud Abbas’ın hiçbir meşruiyeti yok,” dedi: “Bu otorite Filistin halkını temsil etmiyor. Filistin halkı tarafından seçilmediler ve bu Gazze savaşının sonucunu bekleyip görmeye çalışıyorlar, şimdi bir İsrail tankı ya da bir Amerikan tankıyla geri dönebileceklerini umuyorlar. Böyle bir şey olmayacak. Herkes Filistin Yönetimi’nin İsrail’in kuklası olduğunu biliyor ve Filistin Yönetimi, ABD ve İsrail’e hizmet ettiği sürece kalacak. Fakat İsrail ve ABD açısından faydalı bir araç olmaktan çıkarsa ya da çıkarsa, onu sona erdirecek ve başka bir oluşum yaratacaklardır.”

Bereket sözlerine Filistin’in bölgesel jeopolitik durumdaki rolünü anlatarak devam etti: “Batı Asya’daki halkımız emperyalizmle doğrudan karşı karşıya olan bir grup ve Filistin bunun en ön saflarında yer alıyor. İran, Lübnan ya da Pakistan’daki dayanışma hareketlerine İsviçre’deki dayanışma hareketiyle aynı gözle bakamam… Onlar Filistin için mücadele ediyorlar, zira Filistin aslında onların davası. Bu onlar için sadece bir fikir değil, hayatlarıyla, halklarının ve ülkelerinin kaderiyle ve ülkelerinin istikbaliyle alakalı… Örneğin Cezayir’de, Cezayir halkı sadece Filistinli kardeşlerini desteklemiyor, Filistin Cezayir’in ulusal bir meselesi.”

Bereket, “Bir ara dönemde yaşadığımızı, bir dünyadan diğerine, ABD’nin hâkim olduğu bir dünyadan çok kutuplu bir sisteme geçmekte olduğumuzu göz önünde bulundurun,” diye devam etti: “Genelde bu tür ara dönemlerde pek çok şey bulanıklaşır… Bence 7 Ekim’den sonra durum bizim açımızdan, Filistin tarafı açısından, devrimci taraf açısından ve devrim içinde, direniş kampı içinde çoğulculuğu kabul etmeye istekli olanlar açısından büyük ölçüde değişti.”

Peki ya “iki devletli çözüm”?

Bereket, iki devletli çözümü “Filistin halkına karşı saldırganlık” ve sömürgeciliğin meşrulaştırılması olarak nitelendirdi: “İki devletli çözüm Oslo’dan sonra yaratılmış bir şey değil. 1947-1948’de Filistin’in bölünmesiyle, sömürgecilerin Filistin’de bir Yahudi devleti ve bir Arap devleti olsun dedikleri zaman yaratıldı. O zamanlar sadece ülkeleri güney ve kuzey olarak bölmek istiyorlardı ve Filistin’in de aynı olduğunu düşünüyorlardı. Filistin’i güneyden ve batıdan bölmek için Filistin’de bir iç savaş yaşamadık. Yaşadığımız şey emperyalist güçler tarafından desteklenen sömürgeci bir yerleşimci hareketiydi ve Filistin halkını yerinden etmek ve bölgeye hâkim olmak için Filistin’de bu ırkçı rejimi kurmak istediler. Filistin’e hâkim olmak için değil. Filistin işgal altında ama İsrail’in yapmasını istedikleri şey bölgeyi tehdit eden bir üs olması… Filistinliler savaşsa da savaşmasa da Siyonist rejim Lübnan halkıyla, Suriye halkıyla, Pakistan halkıyla, İran halkıyla vs çelişki içinde.”

Bu nedenle Bereket, “Hizbullah, Ensarullah, Cezayir, İran, bölge halkları Filistin’in kendi davaları olduğunu çok iyi anlıyor,” ifadelerini kullandı: “Bölge halklarının kalkınması, özgürlüğü, demokrasisi ve rönesansı için, iktisadi kalkınmamızda, zenginliğimizde ve kaynaklarımızda ilerleyemememize neden olan engelin ne olduğuna bakmalıyız. Bu emperyalizm ve Siyonizm’dir. ABD ve İsrail ve tabii ki iki devletli çözümün savunucuları olan gerici Arap rejimleridir.”

Filistin davasını destekleyip iki devletli çözümü savunanlara gelince Bereket, Çin örneğini verdi: “Çin Komünist Partisi’ndeki yoldaşlarımıza Tayvan’ı bölmeye ya da Tayvan’ın bir karış toprağını vermeye razı mısınız diye sorduğumuzda hayır diyorlar, onların Tek Çin politikası var, bizim de Tek Filistin politikamız var. Neden topraklarımızın yüzde 80’ini Siyonist ırkçı yerleşimcilere bağışlayalım ki?”

Ayrıca İsrail’in bile iki devletli çözümü uygulamak istemediğini açıklayan Bereket, “7 Ekim’den önce Filistin Yönetimi’ni özerk yönetimi kabul etmeye ve iki devletli çözümün artık geçerli olmadığını ilan etmeye ikna etmeye çalışıyorlardı. İki devletli çözüm İsrail, Batılı güçler ve gerici Arap rejimleri için epeyce yüksek bir tavan haline geliyor,” diye belirtti.

Bereket’e göre iki devletli çözüm uygulanabilir olsa bile bunu hayata geçirmek mümkün değil. “Bu iki devleti nerede kuracaksınız?” diye sordu: “Artık Batı Şeria diye bir yer yok; Siyonistler yerleşim yerleri ve koloniler için tüm Batı Şeria’yı aldılar. Gazze abluka altında.”

Bereket, “Yerleşimciler Batı Şeria’yı terk etseler, Batı Şeria’daki tüm yerleşimlerini sökmeyi kabul etseler ve Gazze üzerindeki kuşatmayı kaldırsalar bile, iki devletli çözüm halkımız için uygulanabilir bir çözüm olmayacaktır,” vurgusunu yaptı: “Eğer bir İsrail istiyorlarsa Avustralya’da ya da ABD’de, Kanada’da kurabilirler. Fransa’da biraz toprak verebilirler, belki Hollanda biraz toprak bağışlayabilir ve orada İsrail’i kurabilirler. Ama Filistin’de İsrail’e de Siyonizm’e yer yok.”

“Hedef Filistin’in kurtarılmasıdır ve bu asil bir hedeftir,” diye konuşan Bereket, şu ifadeleri kullandı: “Ve bu yalnızca Filistinlilerin kurtuluşu değil, aynı zamanda Filistin’deki herkesin kurtuluşudur. Zira Siyonistleri ırkçı ideolojilerinden kurtarmanın tek yolu onları mağlup etmektir. Sömürgecilere eşitliği teorik olarak ya da diyalog yoluyla öğretemezsiniz. Önce onları yenmelisiniz, sonra anlayacaklardır.”

Bereket, “direnişin her savaştan sonra güçlendiğini ve zafere ulaşmadığını iddia edenlerin zayıfladığını ve daha ilgisiz hale geldiğini; direnişin yalnızca İsrail’le savaşmak değil, umut yaratmak ve 1948’den bu yana dayatılan yola alternatif bir yol yaratmak olduğunu” belirtti: “Ve teslimiyet kalkınmayı beraberinde getirmez, direniş getirebilir; teslimiyet çoğulculuğu ve demokrasiyi getirmez, direniş getirebilir. Yani direniş yolu emperyalistlerin ve Siyonistlerin korktuğu yoldur, zira bu yol yepyeni bir dünyaya yol açabilir. Bu nedenle Filistin’in kurtuluşu kolay bir iş değil, zira bu bölgede ve dünyada bir değişim anlamına gelmektedir.”